Contemporary Istanbul - Katılımcı Sanatçılarımız

09 Haziran 2022 / 17:10
blog

MAHİR GÜVEN

"Resim kendini götürüyor aslında. Size bir şeyler de öğretiyor, karşınıza yol gösteren tesadüfler çıkarıyor.”

Mahir Güven, aradan yıllar geçse bile bulunduğu zamana ait bir şeylerin yakalanabileceği resimler yapar. İnsanların sorunları, çelişkileri ve bedenleri arkasında yatan hikayeleri anlatır. Kimi zaman renkli kimi zaman da sade tonlarda çalışır ama her zaman kübizmin gücünden ve yalın sanat anlayışından beslenir. Eserlerinde bazen figür, bazen hikaye, bazen hayal gücü, bazen de mekan ön plana çıkar. Figürlerse sakin ama her durumda duygu doludur.

YİĞİT YAZICI

"Doğadaki mükemmellik, yasamdaki heyecan, var olan her şeyin içindeki engin zeka, kendimi anlama yolunda bana rehberlik eden resim... Yaşama adim attığımız ilk an ve belki de belli olan bütün hayat senaryomuz, basit bir sorunun egemenliğinde sürer. Niye varız...! Bu sorunun yarattığı bilinmezlik ve ortaya çıkarttığı fantezi dünyamız, bizi yaratıcı olmaya iter. Soruların varlığı ve cevapların yokluğunda, hayatın mucizesini gören, çelişkiler yumağında denge bulan insan mutlu olmayı seçer. Mutluluk bir Seçimdir.”

Hayatı algılama şeklini ve hayatla güçlü bir bağ kurduğu sanatını böyle açıklar Yiğit Yazıcı. Ona göre sorular ve cevap ilham kaynağıdır ve onun elinde birer sanat eserine dönüşür. Çeşitli mottolarla, renk ve desen zenginliğiyle, doğal olanın insan üretimiyle birleşiminden bir temsil sunar.

FERRUH KARAKAŞLI

"Sanat; enerjiye, pozitif oluş haline, hayatın içinden dans ederek renkle, keyifle geçmeye katkıda bulunursa iyi bir iş yapmış olur”

Ferruh Karakaşlı. Antidepresan olarak nitelendirdiği resimleriyle mutluluğu bağdaştırır ve aslında sanatının kökeninde de bu arayış vardır. Çocukluğundan beri renkli hayaller dünyasına yaptığı neşeli yolculuklar, yine çocukluğuna kadar uzanan resimle birleşir. Böylece, yaratıcı düşüncenin yaratımla harmanlandığı sanatının ilk adımları atılır.

Karakaşlı; dokunduğu her şeyi sanat eserine dönüştürmeyi, hem moda dünyasında bir marka olmasıyla hem de tutkunu olduğu resimle gösterir. Tasarladığı kumaşlarla desen üzerindeki ustalığını belli eden sanatçı, kalabalık kompozisyonlarında da bu ustalığından yararlanır. Renklerle kurduğu yakın ilişkiyle kompozisyonlarını taçlandırarak, "Renklerin Adamı” sıfatının da hakkını verir.

Contemporary Katılım

CÖMERT DOĞRU

"Bakıldığında benim eserlerim de hiper-gerçekçi görünüyor ama aslında, istediğim yerlerde detay giriyorum. Benimkilerde fırça tadı var. Bu da daha samimi yapıyor eserlerimi ki samimi olsunlar isterim. Ben de öyleyimdir, yani bana benim gibi olsunlar isterim.”

Cömert Doğru estetik kaygısını gerçeklikle buluşturduğu ve yüksek detaylarla biçimlendirdiği eserlerinde, zihninde uçuşan imgelere hayat verir. Duygulara ve bunların aktarımına vurgu yapan sanatçı, kompozisyonlarını biraz sembolik biraz da gerçeküstü bir tavırla oluşturur. Balıklar, anlatmak istediği duygunun bir yansımasına dönüşür. Bu neden bazen bir figüre eşlik ederler bazen de tek başlarına, tüm resmin hakimi olurlar. Her durumda Doğru’nun yaratıcı düşüncesini şaşırtıcı bir gerçeklikle sunarlar.

ŞERİF SÜMER

Hız çağı, bir avantaj mı dezavantaj mı? Şerif Sümer’e göre, modern çağın hızı ister gerçek ister sanal dünya olsun, insanın yetişemeyeceği bir boyuta ulaşır. Fakat sosyalleşme isteği, uyum sağlama arzusuyla birey asla vazgeçmez. Sanatçı için bu süreç, kişilik bölünmelerine ve iletişimin sentetikleşmesine neden olur. Bu yüzden Sümer, modern hayatı bir "tiyatro” sahnesi gibi görür, toplumsal iletişiminde ve resimlerinde, var olduğunu düşündüğü deformasyonu ele alır. Kurgusal sahneler ve sentetik imgelerden yola çıkarr. Modernitenin içinde geleneksel sanattan da beslenerek minyatürler yeni anlatımlar oluşturur.

NİLAY ÖZENBAY

Nilay Özenbay; figür-soyut form içindeki çalışmalarında gerçekliği soyut, kıvrımlı yüzeylerle ifade eder. Malzemenin sertliğini yüzeyde yaşanan duygusal dille yumuşatan sanatçının algılayışı, kendi özgünlüğüdür. Estetik bakışa da sahip olan sanatçı, yaşamı boyunca güzeli arar ve onu heykellerine yansıtmaya çalışır. Figürlerin yüzeyle birlikteliği, sanatçının heykellerinde devinimi arttırır.

Sanatçının son dönem çalışmaları, popüler kültürdeki birçok olaya referans etmektedir. Kurgusal karakterlerin biçimsel dili, toplumsal yaşantıdaki anlam ve önemini aşarak heykel formunda sanatsal ifadeye dönüşür. Kurgu çocuk karakterler, sevimliliklerini içerikleriyle birlikte forma dönüştürür.

ESRA ŞATIROĞLU

Esra Şatıroğlu, soyut sanatın özgürlük alanı içinde kendi ilhamıyla resimler üretir. Kişisel zevklerinden ve hayat algısından beslenerek yaptığı soyut resimleri, kendi iç dünyasının birer yansıması olmasının ötesinde herkesin bir şeyler bulabileceği bir zemine dönüşür. Doğu mistisizminden aldığı esinle spiritüel ve kozmik bir alan yaratır. Evrendeki dengeli zıtlıklardan yola çıkarak karmaşık bilinçaltının sadeleştirilmesine odaklanır. Bunu da temel geometrik formlarla oluşturduğu kompozisyonlarıyla başarır. İç içe geçen veya birbirine bağlanan bu formlar, tuval üzerinde yeni ufuklara işaret eder.

ECE GAUER

"Kullandığım semboller bu topraklarda olan semboller. Kutsal geometri, İslam motifi, Bizans motifi, Endülüs mimari sembolleri… Bunların hepsi bu topraklarda da var. Tıpkı bizim kültürümüz gibi, çok katmanlı. Tüm kaosun içindeki uyum. Ben bunun peşindeyim.”

Ece Gauer, bezemeci bir anlayışla tuval üzerinde dolu dolu çalışır. Batı sanatının figüratif yaklaşımını, kutsal geometrik öğelerle bir araya getirir. Farklı kültürlerden beslenen sanatçı, eserlerinde karşıtlıklardan yararlanır. Gerçek ve kurgu, katı ve boşluk, antik ve modern üzerinden "arada-mekan” olgusunu inceler. Gauer için resim, bu iki farklı dünya arasında özgürce dolaşmaya izin veren bir geçit sağlıyor.

Hayattan ilham alan Gauer, yaşadığı zorlukların kendine kattıklarını "umut”la birleştirip sanatını oluşturur ve eserlerini tezhip, mimari, seramik, minyatür gibi farklı sanat dallarından öğrendikleriyle zenginleştirir. Çünkü ona göre ressam olmak sadece resme bakmak değildir.

Ressam Olmak Ne Demektir

ELİFKO

"Güzel kadınlar, güzel adamların üzerinde dikişler var. Bu örneğin, sosyal medyada "hepimiz çok güzeliz, çok mutluyuz” imajını yıkan bir şey.”

Hayatımızın vazgeçilmezlerinden olan, en özel anlarımızı bile paylaşacak kadar kendimizi gösterdiğimiz sosyal medya, büyük bir ironiyi içerinde barındırır. Gösterilen hayatlar ne kadar gerçek? Elifko da bu soruyu soran bir sanatçı olarak çağımız insanının mükemmel görünme çabasını, narsisizm üzerinden ele alır. Figürleri başlarında altın taçlarla resmeder ve bu taçlar, insanların sosyal medyada kendilerini birer kral veya kraliçe gibi sunmalarına işaret eder. Elifko’ya göre, bu sahte dünyaların gizli gerçekleri olan acılar, özlemler tuvalin üzerindeki dikişlerle açığa çıkar. Bunlar, "İğnenin batması gibi” dediği duygulardır.

Sanatçının tabaklı işleri ise Thomas Hobbes’un "İnsan insanın kurdudur!” sözüne dayanır. İnsanların, bir tüketim nesnesi gibi birbirlerini tüketmelerini irdeler. Yani günümüz toplumunda bireyin ve toplumun genelinin davranış biçimlerini sanat aracılığıyla eleştirir.

HATİŞ

"Balonların benim renkli dünyamı yansıttığına inanıyorum, beni temsil ettiklerini düşünüyorum.”

Hatiş, renk teorisini ustalıkla işlediği eserlerini pop-sürreal olarak tanımlar. Pop sanatın ikonik imgelerden güç alan dünyasını, kendi kurgu dünyasıyla birleştiren sanatçı canlı, kıpır kıpır ve derinlikli resimler yapar. İmge, dil ve öyküleme gibi birbirinden farklı sistemleri yan yana getirir. Kullandığı ikon objeleri ve renk tayfı birbiriyle ilişkili olmakla beraber, benzersiz bir zamana ve mekana aittir. Resimlerde yer alan geometrik desen ve renkleri tuval veya kağıt parçaları üzerinde resimsel tavırla yeniden düzenler. İzleyicide, farklı ikon objelerine sıkıştırılmış balonları özgür bırakma isteği oluşturarak psikolojiye dokunur ki zaten renklerin arka planında da bu yatar. Tüm bu unsurların yer aldığı resimlerde, sanatçının renklerle ve objelerle oyununa şahit olunur. Figüratif çalışan Hatiş, sıradanlıktan uzak karakterlerin canlı dünyasını birer sanata dönüştürür.

HÜLYA SÖZER

"Eserlerimde sembolüm kadın!”

Hülya Sözer zarif, ışıltılı, derinlikli ve duygulu kadınların süslediği seramiklerinde birbirinden farklı, yer yer çatışan eserler üretir. Toplumsal konulara da eğilir ama estetik değerleri hiçbir zaman kaybetmez. Rokoko tarzın hissedildiği, salt heykel ya da kullanılabilir eserlerinde üslubu imzası gibidir. Yarattığı yüzlerde farklı ve yoğun duygular vardır. Yaratım sürecinde iç dünyasından, bir kitaptan ya da sıradan bir insanla yaptığı gündelik hayatta dair sohbetler etkili olur. Gelenekse seramik sanatı, çağdaş fikirlerle güçlendirip hayat verdiği kadınlarının güçlü duruşlarında izleyiciye bir ayna tutarak onların hisselerini keşfetmelerini sağlar.

EDA TAŞLI

Eda Taşlı, estetik değerlerini kaybetmeyen, abartılı hatlı heykelleriyle masal kahramanlarını hayatın içine yerleştirir. Ağaçtan oyarak canlandırdığı eserleri belki çocuksu ama her insanın içindeki bu saf tarafa dokunduğundan herkese hitap eder aynı zamanda. Rus Edebiyatındaki karakterlerin ruh çeşitliliğinden beslenen Taşlı, görünmeyeni görünür kılar. Benliği bir forma dönüştürür ve her seferinde heykellerine hafif şaşkın bir ifade yerleştirir. Belki de bu, heykellerin hikayeci dillerine rağmen hala biraz gerçekçi oluşları karşısında izleyicinin yaşadığı şaşkınlığın bir yansımasıdır.

SULTAN ADLER

Yaşamını ve çalışmalarını İstanbul – Berlin arasında sürdüren Sultan Adler bu sayede farklı kültürlerden beslenir ve bunu sembolik imgelerle sanatına yansıtır. Göçe ve kendi kültürel kimliğine bir gönderme niteliğinde olan halı motifi, bu yansımanın bir sonucu olarak, sanatçının eserlerinde sıklıkla görülür. Adler’in çokça kullandığı bir diğer sembol olan "kartal” ise tarih boyunca farklı anlamları yüklenmiş bir figür olarak eserlerde kendine bir yer bulur.

Teknik olarak geleneksel malzeme ve yöntemleri kullanan sanatçı sürekli tekrarladığı sembolleri ise pop art akımından etkilenerek eserlerine dahil eder. Çıkış noktasının, Andy Warhol’un 1962 yılına tarihlenen New York MoMA kolleksiyonundaki "Altın Marilyn Monroe” eseri olduğunu belirten Sultan Adler, geçmişinden izleri resimlerinde yeniden biçimlendirir. Yoğun katmanlı yağlıboyayı fırçasız, parmaklarıyla şekillendirerek tuvale fiziksel bir derinlik de katar.

RAŞİT ALTUN

Raşit Altun’a göre insan kalabalığı içinde taşır. Bu kalabalık yalnızca kendi çağıyla bağlantılı değildir; atalarından gelir ve gelecek kuşaklara da devam eder. Altun da çağları başlatıp sona erdiren, yüzyıllara damgasını vuran o dev insan topluluğuyla paylaşır tuvalini. Çünkü sanatçı, insanı anlamanın bir yolunun da onun çoğulluğunu, türdeşleriyle bir aradayken oluşturduğu gövdeyi, kitleyi ve onun duruş ya da davranış biçimini anlamaktan geçtiğini düşünür.

İnsan topluluklarıyla kurulan bağ, tuvaller arasına da sezilir. Resmindeki tüm akışkan kütleler, akıp giden zamanın önünde sonsuzca eğilip bükülürken, az önce toplanmış oldukları yerden sessizce dağılan insanlar, diğer tuvalde bir araya gelecek gibidir. İnsan kalabalığı O'nun bir resminden, bir diğer resmine doğru seyahat halindedir hep. Yarattığı bu akıştan kalabalıklar ve formlar, büyük bir gücü açığa çıkararak, eserde ışık-gölge etkisiyle elde edilen derinlik ve dinamizm arasında bir bağ yaratır.

Yazan: Zeynep Dikmen